logo
Şiir deryasına nazır yaşamak

Şiir deryasına nazır yaşamak

1938 yılının son ayında doğmuşuz ikiz biraderim ile ben.

Daha ilk aylarda İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Tabii biz bu savaşın ancak 1942 yılında farkında olduk. 1945 yılına kadar çevremiz şiir deryasına nazır değildi. Dar gelirli ve orta halli ailelerde şiir dünyasından haberi olanlar ancak mekteplilerdi. Böylece ilkokul başlangıcı olan 1945 yılına kadar şiir olarak kulağımıza çalınan sadece şarkı sözleriydi. “Turnalar uçun, yayladan geçin / Yârimi seçiin turnaalar.” Acıklı ağıt türküler de kulağımıza çalınırdı: “Mezarımın taşı Urfa’ya karşı / Başucuma koysunlar yazılı taşı / Ağlama sen anacığım bu işler olur / Beni vuran zalim Allah’tan bulur” tarzında ağıt türküler.

Sonra 1945 yılı geldi, sokaklar ve evlerin üzerinde bir müjde rüzgârı esti. Artık ekmek karne ile satılmıyordu. Bazı babalar çocuklarını uzun aralarla da olsa hafta sonlarında geziye çıkarmaya başladılar. Biz Feriköy’de oturuyorduk Babam bizi bugünkü Cevahir hizasına kadar götürdükten sonra kırsal bölge başlardı. Yani Zincirlikuyu’ya kadar uzanan dut bahçeleri. Dut bahçelerinin içinde daha çok Rum vatandaşlardan olan garsonlar çalışır ve babamı “buyurun pasam” diye karşılarlardı. Bakla falına bakan şalvarlı Roman hanımların bir ikisine fal parası ödeyerek savan babamın biraz suratı asılır, sonra rahatlar ve kendisine Türk kahvesi, bize gazoz ısmarlardı. Bu pazar gezilerden birinde babam bir taksi bularak Şişli’ye doğru ve yaya yürünen mutat yolumuzu Beşiktaş’a çevirdi. Bana ve biradere Barbaros anıtını göstermek istemişti. Okula başlamadan sekiz-on ay önce okumayı öğrenmiştik. Anıtın arkasına yazılan “Deniz ufkunda bu top sesleri neden geliyor” mısraı ile başlayan Yahya Kemal Bey şiiri ikimizi de çarptı. İlk defa şarkı güftesi olmayan bir şiirle karşılaşmıştık. İkimiz birden Yahya Kemal hayranı olduk. Eve dönünce evlere şenlik şiir denemelerine başladık. Ayrıca ilkokul başlangıcında Peder Bey’in hediye ettiği Âşık Garip ve Köroğlu kitaplarıyla da Halk şiirini sevdik.

1950’de ilkokul bitti. Ortaokul öğretmenimiz edebiyat meraklısı öğrencileri hemen tanıyan ve destekleyen bir öğretmendi. (Şişli Ortaokulu, Sıdıka Hanım) Birader, aruz vezniyle benim de çok başarılı bulduğum gazel ve tahmislerini ayda bir veya iki defa öğretmene sunmaya başladı. Vezinli şiirlerimi başta kendim de beğenmiyordum. Bu durum lisede de böyle gitti. Edebiyat öğretmenlerimiz biraderi şair olarak, beni ise edebiyata meraklı öğrenci olarak gördüler. Serbest vezinle, benim yaşadığım çevre alay ederdi. Serbest vezine 1956 yılında adım attım. Artık şiirlerimi az da olsa beğenmeye başlamıştım. 1958’de İkinci Yeni akımından şairleri beğenmeye başladım. 1961’de Attilâ İlhan şiiri ile karşılaşarak etkilendim. Hayatım hep pencereden şiir deryası görünen bir hayali köşkte geçti. Çok sayıda divan şairi ve sufi şairden de çok etkilendim. Bu isimleri sonraki bir yazımda anmak isterim.

Hüsrev Hatemi