İbrahim Tenekeci: Saka kuşunun gittiği yerler
Saka, çocukluğumun kuşudur. Sonbahar onsuz
olmazdı. Özellikle ekim ve kasım aylarında sokağımızda bir hareketlilik
yaşanırdı. Ağabeyler, Kâğıthane köyünün yamaç ve çayırlarına ağ kurar, bu
kuşlardan yakalayıp satarlardı. O yoklukta üç beş kuruş kazanırlardı. Yetmişli
yılların sonundan bahsediyorum.
Biz heyecan yapıyor, yerimizde duramıyor ve kuşları kaçırıyorduk. O yüzden bizi yanlarında istemezlerdi. Yine de bir yolunu bulup ağabeylere eşlik ederdik.
Kâğıthane köyünü çevreleyen tepeler deve dikeni doluydu. Saka kuşu bu bitkinin yağlı tohumunu çok sever. Tuzaklar deve dikeninin çok olduğu bir yere kurulurdu. Bu iş için bir de çığırtkan kuş lazımdı. Onu ayağından bir yere bağlarlardı. Garibim, gökte uçan kuşları gördükçe çırpınıp dururdu.
Bundan birkaç yıl önce. Küçükköy semtinde, bir yaz gününde, yol kenarındaki yeşil alanda bir saka kuşu gördüm. Serçe sürüsünün içindeydi ve mevsimi, yani göçü çoktan kaçırmıştı. Bir müddet onu ve onunla beraber kendimi seyrettim. Şaşkın, tedirgin.
Geçen sene yaşandı. Bir arkadaşım, başka birinden bahsetti. Demesine göre, yasak olmasına rağmen, Kuzey ormanlarının çayırlık bölgelerinde saka kuşu yakalıyormuş. Evi Kemerburgaz’da bostanların arasında imiş. Gittik. Yağmurlu bir gündü. Her yer çamur. Nihayet adamın tek odalı kulübesine ulaştık. Evde değildi. Kapıyı da kilitlememiş. İçeri girdik.
Gördüğümüz manzara: Oda boş içki şişeleriyle dolu. İzmaritler küllüklerden taşmış. Her türden poşet sağa sola sıkıştırılmış. Ağır bir koku…
Havasız, pis ve rutubetli bir ortam. Duvarda eski ve kirli bir kafes. Sanki yıllardır hiç temizlenmemiş. Kafesin zemini belli bir yüksekliğe kadar gübre dolmuş.
İşte o kafeste bir erkek saka kuşu. Kımıldamadan duruyor. Tek tip yem yemekten dolayı zayıf düşmüş. Kuyruk tüyleri falan dökülmüş. Renkleri solmuş. Mutsuz.
Belli ki çığırtkan olarak kullanıyor onu.
Yanımda taşıma kafesi getirmiştim. Kuşu bir an önce bu cehennemden kurtarmak istedim. Arkadaş “sahibini bekleyelim” dedi. Gerek yok. Ondan habersiz kuşu alıp çıktık. Evet, ne düşündüğünüzü biliyorum.
Kuşu eve getirdim. Kendisine güzel bir kafes ayarladım. Özel mamalar, yemler aldım. Taze yeşillik verdim. Kafesin kapısı sürekli açık. Odanın bir köşesine su dolu tabak koydum. Yıkanmaya doyamıyor. Ancak acıkınca kafese giriyor. Kısa süre içinde toparladı, bir şeye benzedi. Artık gerçekten de saka kuşu oldu. Hayata döndü. Mutlu.
Sonbahar geldi. Evimin balkonu göç yollarına bakıyor. Bu iş için bir dürbün almıştım. Fırsat buldukça gökyüzünü seyrediyorum. Sonunda bir saka sürüsü gördüm. Kesik ve dalgalı uçuşundan tanırsınız onları. Küçük gruplar halinde uçarlar.
Kuşlar belli bir mesafeye kadar gelince bizim sakayı öpüp göğe bıraktım. Bismillah. Koştu, yetişti onlara. Böylece esaret hayatı sona erdi. Emeğimin karşılığını en güzel şekilde almış oldum.
Çocukluktan bugüne saka kuşuna olan sevgim ve merakım iyice arttı. Onunla ilgili ne bulursam toplamaya başladım. Küçük bir koleksiyon oluştuğunu söyleyebilirim. Saka resimli yabancı posta pulları, tabaklar vesaire. Bir de boş kafes var. Hayli sanatlı.
Böyle bir yazının Kudüs konulu söyleşinin yanında ne işi var? İzah edeyim.
Saka göçmen bir kuştur. Çoğunlukla Trakya bölgesinden yurdumuza giriş yapıyor. Gurbetçiler gibi. İstanbul – Eskişehir arasında biraz mola veriyor, güç topluyor ve tekrar yola düşüyor. Hatay üzerinden Suriye kıyılarını takip ederek Filistin topraklarına ulaşıyorlar. Yani İstanbul’da gördüğümüz saka kuşlarının tamamına yakınının istikameti Filistin coğrafyası. Muhtemelen Kudüs’ü de görüyorlardır.
Uzak düştüğümüz o topraklara bizden de selam söylesinler.
İbrahim Tenekeci