Erol Göka: Cimri
Para üstüne bu kadar çok konuşup da harcama
konusunda birbirine tamamen zıt iki insan tutumundan, yani cimrilik ve
müsriflikten bahsetmeden olmaz. Önce cimrilik...
“Altın ve gümüşü biriktirip de bunları Allah
yolunda harcamayanları acıklı bir azapla müjdele! O gün… ‘Bunlar
biriktirdiğiniz altın ve gümüşlerdir, şimdi biriktirdiklerinizin azabını tadın
bakalım’ denir” (Tevbe/34-35). “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği
nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasındalar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet
gününde boyunlarına dolanacaktır.” (Ali İmran/180) uyarısına rağmen cimrilik
etmek, istiflemek tarih boyunca birçok insanın yön verici, belirleyici davranışlarından
birisi olmuş. Dünyadaki adaletsiz görünümün sorumluları arasında para ve mal
biriktirmeye tamah, bir türlü infak etmeye yanaşmama ilk sırada…
Bu arada hemen hatırlatmalıyız,
"para"nın bugünkü manada "para" olarak konuşulması modern
zamanlarla birlikte. Kuran-ı Kerim'de ve geleneksel metinlerde biriktirmek,
istiflemek deyince daha çok altın ve gümüş gibi değerli madenler anlaşılıyor.
"Kağıt para" ve şimdilerde de bitcoin gibi paraya karşılık gelen
ekonomik birimler karşısında nasıl değerlendirmeler yapılması gerektiği üzerine
uzun uzun düşünmek lazım, fıkıh ile uğraşanların bu konularda karar vermeden
uzmanlara danışmaları ve hatta aralarında iş bölümü yaparak belli alanlarda bizzat
kendilerinin uzmanlaşmaları gerekir. Paradan anlamayanın para hukuku konusunda
karar vermesi, olacak iş değildir. Her neyse açtığımız parantezi burada kapatarak ve
tanım konusunda anlaştığımızı varsayarak cimrilik üzerine konuşmayı sürdürelim.
Böylesine kınanan, insanlığın başına bela olan
cimrilik davranışında ısrar etmenin psikolojik olduğu konusunda sanıyorum herkes
hemfikir. Ama bu davranışın psikolojisine ilişkin Freud’un söyledikleri dışında
da pek dişe dokunur bir analiz çabası yok. Freud, cimrilik davranışını insanın
psikolojik gelişiminin sorunlu olması, çocukluğun ilk evrelerinde takılıp
kalmasıyla izah etmeye çalışıyor ve cimriliği daha ziyade obsesif (takıntılı)
kişilik yapısına bağlıyor. İnsanın bilincinden ziyade bilinçdışı arzularının,
aklından ziyade dürtülerinin davranışlarında daha belirleyici olduğuna inanan
Freud’a göre cimrilik, çocukluk döneminde doyurulmamış, yarım kalmış dürtülerin
yetişkin hayatında farklı bir kılıkta doyurulmaya çalışılmasının neticesi.
Meslekten olmayanların yanlış anlamasına çok müsait olduğu için Freud’un nasıl
oluyor da çocukluktaki doyum nesnelerine yapılan yatırımın sonradan para,
kıymetli metal ve mala doğru yöneldiğiyle ilgili fikirlerinin ayrıntısına
girmeye lüzum yok. Bakışı, genel hatlarıyla kısaca böyle.
Freudçu bakış, biriktirme davranışını
açıklamaktan uzak olduğu gibi dünyadaki adaletsizlikler hakkında fikir
yürütürken de önümüze imkân açmıyor. “Paranın Felsefesi” yazarı Georg Simmel’in
kitabında özel bir yer verdiği “cimri” bahsi, çok daha işe yarar görünüyor.
Nihai bir amaç olarak paranın karakteri, bir
insanın çevresindeki ekonomik kültürün uygun ifadesi olan yoğunluğu aşıyorsa
cimrilik ve açgözlülükten bahsedebiliriz. Bu ikisi özdeş olmasalar da aynı
temelden köken alıyorlar ve modern para ekonomisiyle birlikte çok daha görünür
hale geliyorlar. Bu tür insanların kıymet verdikleri tek şey, edindiklerine hep
malik olmaları…
Modernlik öncesi devirlerde cimrilik ve
açgözlülük, kendisini mal biriktirmenin nihai amaç haline gelmesinde
gösteriyordu, tarımsal ürünler istiflenmeye çok müsait olmadıklarından
özellikle toprak mülkiyeti önemliydi. Sahip olunan toprak miktarı, bir itibar
vesilesi olarak görülüyor, toprağa neredeyse dini bir değer atfediliyordu.
Toprak, aile birliğinin ve soyun simgesiydi; toprak satmak, sadece çocuklara
değil atalara yönelik bir suç gibi değerlendiriliyordu.
Modern para ekonomisinde cimrilik ve açgözlülük,
kendisini daha ziyade paranın nihai amaç halini almasıyla belli etti ve
üstelik evrensel bir mübadele aracı olduğundan para hırsı, tüm diğer amaçları
da araç haline getirdi. “Para, bilgelik ve sanatın, kişisel önem ve gücün,
güzellik ve aşkın yanında bir başka nihai amaç olmakla yetinmez; bu konuma
yerleştiği ölçüde diğer amaçları araç düzeyine indirgeme gücü kazanır… Pinti,
parayı, sadece varlığıyla kendisini tanıdığımız ve birlikte olduğumuz için
büyük bir hayranlık duyduğumuz birini, bir birey olarak ilişkisi somut bir haz
formu almaksızın sevdiği gibi sever.” Paranın değerini iç-dünyasında aşılamaz
bir mesafeye yerleştirir ve onu kullanmaktan kaçınır. Böylece her şeyi
yapabilmenin, bu arada güç ve iktidarın potansiyel hali olarak görülen paranın
kendisi, sınırsız bir haz imkânı sağlar. Tutumlulukla cimriliğin farkı, tam da
buradadır. Tutumlu kişi, biriktirdiği paranın küsuratıyla ilgilenmez, onun
derdi o parayla ne yapacağındadır.
“Cimrilik, tecrübe ve hazza dönüştürülmeyen bir
iktidar tutkusu formudur.” Gençliğinde insanlığa hizmet yerine hükmetme yolunu
seçen bazılarının yaşlılıklarında sanki parasını mezara götürecekmiş gibi
cimrileşmesinde bu bağlantı çok açık olarak görülür. Hayattan alınan hazzın ve
ideallerin cazibesini yitirmesi halinde, güç ve iktidar için, elde yalnızca
nüfuz kullanma ve para sahipliği kalır.
Para ve infak etmeden biriktirme konusunda
düşünmeye başlayınca İslam’ın ve hatta Protestanlık ortaya çıkana kadar
Kilise’nin faize, tefeciliğe ve haksız kazanca açık ve net karşı çıkmalarını
daha iyi anlayabiliyorum. Mevcut zihniyetimizi, insanı değiştirmeden para
ekonomisini asla alt edemeyeceğimizi görüyorum. Ama bir yandan da kapitalizm
koşullarında iş bölümünün her alanda giderek artması ve her bir alanda uzmanlık
bilgisi olmaksızın karar vermenin güçlüğü önümüzde dev bir engel olarak
duruyor. Sanıyorum bu konularda bir zihin berraklığı sağlayacak donanıma
erişene kadar, "cimrilik" sadece psikopatoloji sınırları içinde kalacak,
etrafa gülünç düşecek kadar cimrilik gösterenler, psikoloji profesyonellerinin
önüne konulacak, hep birlikte bulanık suda balık avlamaya çalışacağız. Lakin
şurası benim için gayet net, toplumsal bir sorun olarak cimrilik ve
istiflemecilik, yol açtığı adaletsizliğe göre bir erdemsiz tutum şeklinde
değerlendirilmeli, çözümler erdemler ve erdemli insan merkezinde aranmalıdır.
Erol Göka