Soner Karakuş: Deliye Anlatır Gibi
Bu çağ açıklık çağı. Her şeyi açık seçik söylemeden
muhatabımızdan anlayış beklemek, onu ciddiye aldığımızı, bir değer
atfettiğimizi gösterir aslında. Şimdi yalnızca zanna teşvik ediyor. Keşke
etmese.
Modern insan, karşılığını bu dünyada alamayacağı eylemleri
anlamlandıramaz, eyleminizi önünde sonunda dünyaya bağlayacak, maddi bir
karşılığı olduğunu ispat edinceye değin durmayacaktır: Meyvesini
yiyemeyeceğimiz ağacı dikmenin hikmetini aldılar elimizden.
Ölümü referans göstermek, hiçbir işe yaramıyor artık.
Adalet, merhamet, diğerkâmlık sözlükte… Sadece anlamını
bilmek, yükü hafifletiyor; onu bile taşıyamıyor, paylaşıyoruz: Kelimeler
hepimizden intikamını alacak.
En kolay, en çok sevdiklerimizi yaralıyoruz. Çünkü yakın
mesafeden ıskalamazsınız.
Sahibi olmadığımız nesneleri öfkelensek de kırmak cesaret
ister. Oysa sevdiğimiz insanları kırmak çok kolaydır. Onları sahibi olduğumuz
bir nesne zannederiz. Zannetmeyelim.
Gül yakınlarımıza düşer, taşın menzili daha uzaktır.
Dünya dönerek her şeyi eski hâline getirmekle meşguldür.
Onu takip edemeyiz, kurtaramayız da.
Eğer olur da anne ve babamıza bakmak ile dünyamızı
kurtarmak arasında bir tercih yapmamız gerekirse: Veysel Karanî.
Herkes bizi yıkmaya çalışmıyor olabilir. Zor ama imkânsız
değil: Meyve veren ağaç yaşlanır da.
‘Bilim’in ölçüsü doğru ve yanlış, ‘sanat’ın iyi ve kötü.
Mesela bir şiire doğru veya yanlış diyemeyiz, iyi veya kötü demek zorundayız.
Yanlışlık affedilebilir, kötülük öyle değil. Yanlışlık özür, kötülük tövbe gerektirir.
Bir insanı ikna edebilirsiniz ama bir robotu ikna edemezsiniz. Doğru ve yanlış,
iyiyi ve kötüyü gizlemek için kullanılan bir maske; özellikle kötüyü.
İnsanoğlunun hedef haline gelmeden kötülüğü yürürlüğe sokabilmesinin yoludur
bu. Binlerce insanı öldürebilecek bir makine yapmışsak ve istediğimiz gibi
çalışıyorsa her şeyi doğru yapmışız demektir: Muhteşem aydınlanma.
Dağın bir yüzü ifrat, diğer yüzü tefrit; zirve itidal.
Kimse zirvenin yalnızlığına, kara kışına katlanmak istemiyor.
Dağ taşıyamamıştı.
Deliler ve çocuklar hakikati tarif veya tahrif etmezler,
yaşarlar. Çoğu zaman bizi tedirgin etmelerinin sebebi budur. Öyleyse deliye ve
çocuğa anlatır gibi değil, akıllıya anlatır gibi anlatmak zorundayız
Soner Karakuş