Ali Emre: Yaralı Küheylan Yolunmuş Çayır
Yüzlerce
yıldır can havliyle tutunduğumuz, sırtımızı verdiğimiz, içinde ışıklanan cehde
alın terimizi ve duamızı kattığımız siperde bir bozgun havası oluşturmak
isteyenlerin sayısı sürekli artıyor. Zihnine fesat dikeni sokuşturulmuş
münkirlerin hizmetkârı bunlar. Bir kısmı, nankör. Kimileri, evin içindeki
akrep. Soframıza damlayan, hayınlık yaftasını boynuna asrak gezmekten utanmayan
zakkum tâifesi.
Bu
gölgesi arkadan vuranlar; zor zamanlar için kapımızın önünde bulunan
küheylanımızı vurmuşlar, onun beslendiği çayırı da düşmanın şarkısına ses
vererek hunharca yolmuşlar. Yaratıcı ’ya verdikleri sözü, yeryüzünün
iblisleriyle karşılaşınca unutan hüsran ordusunun bu azgınlarından bir hak ve
hakikat yekinmesi görmek, ahde vefa ummak, alçaklığın yoluna taş döşemekten
vazgeçmelerini istemek, nafile.
Siperi
tahkim eden, atı sağaltan, çayırı diri ve bereketli kılan bir değerler dizgemiz
var elbette. Bu dizgenin ayağa kaldırdığı kişilik; gündelik hayatta, insan
tekleri ve topluluklarıyla olan ilişkilerde, düşüncede ve sanatta ayartmaya
değil, uyarmaya gayret eder. Avutmayı değil, ayıklığı savunur. Hayrı, hakkı ve
hakikati örgütler. Kendi varlığını başkalarının yokluğu üzerine kurmaz. Bütün
mesaisini onun bunun üstüne sıçramak için harcayan pisliğin, çirkefliğin, umutsuzluğun
memuru olmaz. Ekini ve nesli bozanlarla
aynı kaptan yemez.
İnsanları
birbirinin kurdu, rakibi, düşmanı olarak görmekten uzak duran bu anlayış;
anlama ve kavrama çabasının ardından iyiliği önermeyi ve emretmeyi, kötülükten
sakındırmayı ilke edinir. Vadilerde şaşkın şaşkın dolaştırmaz. Hüsran
ablukasından çıkmayı, Furkan’ın aydınlığına ulaşmayı amaçlar. İnkâr, inhiraf ve
istiğnaya değil; inşiraha ve itminana yöneltir. Ciddi bir bakış ve kavrayış
değişikliğine yol açar ve farklı bir ontolojiye zemin hazırlar.
O
evde, o siperde çiçeklenen bilinç; kakışlamayı, incitmeyi, örselemeyi amaç
edinmez; arınmaya, güzelleşmeye ve irtifa kazanmaya davet eder. “Esfel-i
sâfilin” güruhundan uzak durmaya ve “ahsen-i takvim” kervanına katılmaya
çağırır.
Düşünce
ve edebiyat alanında da her türlü zulüm ve haksızlıktan uzak durulması
gerektiğini bilerek görüş beyan eder. Aynı zamanda minarenin çalınması
girişimine de ona kılıf uydurma kurnazlığına da göz yummaz, âlet olmaz. Kendisi
de bir sorumluluk ve hesap bilinci içinde yola koyulur. Kendi sorgulamasının da
sorgulanacağını hiçbir zaman aklından çıkarmaz.
Hem
fıtrî ve vahyî değerleri özümseyen hem de bütüncül, çok yönlü ve oturmuş bir
yeryüzü bilgisini içkin olan, ahlak ve ıslah merkezli bu anlayışın, edebiyat ve
eleştiri alanında da içtihada ve istişareye açık güncel ve cazip bir “fıkıh”
üretmesi ve örneklemesi gerekmektedir. Zira bu perspektif; boğuşup durduğumuz
onca sorunun, sıkıntının ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğunu göstermeye,
aynı zamanda göğsümüzdeki sıkıntının giderilmesine, dilimizdeki düğümün
çözülmesine ve sözümüzün iyi anlaşılmasına vesile olacak kudrete, güzelliğe ve
anlam haritasına da fazlasıyla sahiptir.
Yaralı küheylan da bizimdir; tarlayı, çayırı, ırmağı
temizleyecek gayretkeş kahraman da. Evvela; Allah’a, imana, misaka, salih
amele, kardeşliğe, umuda, dosdoğru yola olan vefayı hatırlatacak, üstümüzdeki
çerçöpü, kiri pası elinin tersiyle itecek insanların söz alacağı temiz bir
muhit ve muhkem bir menzil gerekmektedir. Değer atfedilmesi gereken cehd, bu
inkılâbın ekmeğiyle büyüyecektir.
Ali Emre